Elbette var. Biz henüz kâinat olmadan önce yuvarlak yaşam alemlerinin oluşmasını ve dürülmesini izlediğimiz gibi bu alemlerdeki yaşam formlarından ve türlerinden de haberdarız. Dünyamızın kâinatta apayrı bir özelliği var. Dünyamızın ortasında bulunan yeşil kristal bir kürenin var olması ve üzeri toprak ve suyla kaplı olması bu dünya küresinin kıymetli hale getirmiştir. Yani dünyamız kâinatın incisidir. Dünyamız kâinata ilahlar yetiştiren bir okuldur. Dünyamız kâinatta yüce yaratıcıyı temsil eden yüce sultanlar yetiştirecek kadar ve yüce sultanların yetişmesine zemin olacak kadar mükemmel bir şekilde halk edilmiştir. Eğer biz kâinatı bir ağaca benzetirsek Dünya alemi:
Bir ağaçtır bu alem
Meyvesi olmuş âdem
Maksut olan meyvedir
Sanma ki ağaç ola…
Diyerek bu kâinatta mücevher gibi olan dünyada, dünyaya layık Allah’ın nurundan oluşan insanın bu dünyada âdem formunda yaşamaya başlaması elbette tesadüf değildir. Özel bir yaratılış halidir. Kutsal bir matematik ve kutsal bir geometrik ölçülerine göre, altın oran hesabına göre halk edilmiştir. Biz insan olarak melekut alemine indiğimizde orada yeni bir alemin yaratılışı müjdelenmişti. Bu alem içinde bulunduğumuz kâinat ve kâinatın içindeki dünya alemiydi. İnsanların âdem adı altında fiziki beden giyerek yaşamaya hazırlanıyor olduğu söylenmişti. Ve nihayetinde izafiyeten bir süre geçtikten sonra, yani biz henüz dünya yeryüzüne inmeden önce değişik ön yaşamaların yani ademden önceki yaşam türlerinin başladığını ifade etmek istiyorum. Zamanda ve mekânda yaptığımız yolculukta bunu izledik. Şuurlu bir şekilde kendime geldiğimde dünyada bütün bu soruları sormuştum. Gelmişi geçmişi, zamanı mekânı, varlığı yokluğu varlık türlerini merak etmiştim. Bizden önceki şuurlu yaşamları merak etmiştim. Onları tanımak, tanışmak ve onlar hakkında bilgi edinmek istedim. Ve Allahtan diledim. Benim için zamanda ve mekânda ileriye geriye gitmek artık bir alışkanlık haline gelmişti. Bazı haller de bunu yaşıyordum. Yani her sorunun cevabını yaşayarak görerek farkına vararak idrak ederek gözlemleyerek bilgi ediniyordum. Nihayetinde insandan bir önce akıllı yaşam formlarını gözlemlemeye başladım. Tabi çok daha önceleri de bitkiler ve hayvanlar insanlardan önce dünya yaşamına kavuşmuşlardı. Hatta fizik gözle görülmeyen süptil varlıklarda insanlardan önce bu dünyada yaşamaya başlamışlardı. Bu süptil varlıklar ismi cinni varlıklar, şeytani varlıklar, negatif varlıklar, pozitif varlıklar, akılsız varlıklar, ruhsuz varlıklar her boyut da farklı bedeni olan varlıklar yaşadığı gibi dikkatimi çeken, insanlardan bir zaman önce dünyada fizik bedenli akıllı varlık olarak yaşayan boyları bir ve üç metre arasında ve en büyükleri üç metre olan ismine Adia denen ahtopot görünümünde biyolojik formu olan zeki varlıklar ile karşılaştım. Henüz insanlık oraya inmemişti. Âmâ ben araştırma bakımından insanlığın yaşayabileceği ve yaşadığı zeminleri araştırıyordum. Sanki havadayım ve onlar yeryüzünde. Tabi yeryüzünde değişik türde bitki ve hayvanlar var. Benim merak ettiğim akıllı varlıklar olduğu için akıllı varlıkların anonsunu yaptım .Onların hareket ve titreşimlerine göre Adia adı altında isimleri olduğunu öğrendim. Onlara şöyle hitap ettim(Ben göklerde ve onlar altta)
‘’Eyy Adialı’lar ortaya çıkın sizlerle konuşmak istiyorum dedim.’’ Onlara göre göklerden semadan ses geliyormuş gibi yankılandı sesim .Onların bazıları yer altında tepelerin içinde değişik büyük devasa ağaçların içinde ,değişik yerlerde barınan varlıklar ve bazen de çok tuhaf yığıntılar halinde sığınaklar ve evleri var idi. Doğa ile iç içe varlıklar bunlar. Sizlerle konuşmak istiyorum ve sizi yönetenlerle konuşmak istiyorum. Ortaya çıksın dediğimde herkes sağa sola çıkmaya başladı. Gökyüzüne kafasını kaldırıp bana bakıyorlardı. Ve nihayet onların reisleri (başkanları) olduğunu anladığım çok daha rengârenk ,çok daha koca koca gözleri olan yani eli ve kolları şimdiki ahtapotlara benzeyen şekildeydi. İstediği yeri tutup koparabiliyorlar, ağızları ile yiyebiliyorlar hızlı bir şekilde bacakları ile koşabiliyorlar. Ağaçlara tırmanabiliyorlar. Avlarını yakalayabiliyorlar. Akıllı varlık olduğu için devasa varlıklar bile bunlardan korkuyor. Çünkü toplu halde herhangi bir canlıyı yüzlerce Adia’lı saldırdığı an onu yere yıkıyorlardı. Çok da akıllı oldukları için bunlardan bütün hayvanlar korkuyorlardı. Tabi şaşkın bir şekilde toplanmaya başladıklarında reislerine hitap ederek tanıştım .Ben gökyüzünden süptil bir şekilde görünerek onlara hitap ediyorum .Biz insanız adem oğluyuz bu yeryüzüne geldiğimizde adem oğlu olarak adlandırılan bir bedenimiz olacak. Sizin gibi değil ama değişik türde bedenimiz olacak. Onun için bize adem oğlu denecek. Yani insanın bedenlenmiş haline adem oğlu denecek. Üst alemlerden buraya ineceğiz. Tabi öyle deyince onlar korktular. Dedik ki mutlaka sizler bizlerle yaşabilirsiniz ama sizde akıllı varlıksınız insanlarda burada akıllı varlık türleri bir tür olmalı değişik boyda akıllı varlık türleri ancak değişik frekans da olabilirler. O bakımdan sizinle bizim aynı yerde olmamız çatışmalı olur. Bu göz önüne alınarak sizi başka bir yaşam ortamına taşıyacaklar yok olmayacaksınız. Felakete uğramayacaksınız. Korkmayın!! Bizden nefret etmeyin. Yüce yaratıcı var. Sizi de bizi de yaratan var. Bu yaratıcının emriyle sizin için daha iyi olan farklı bir gezegene gideceksiniz bizde burada bu dünya gezeninde yaşamaya başlayacağız dedim. Onların bilgelerini muhatap alarak dedim ki : ‘’siz bu gezegene sizden sonra gelecek olan insanlardan ( adem oğlundan) haberdar mısınız?’’
Tabi Adia’lılar çoğu farkında değil ama bazı bilge liderleri gelecek hakkında bu rivayeti duymuşlar. Bazıları diyor ki :evet haberdarız ama zamanını bilmiyorduk.
Tamam ,siz haberdar edildiniz yani. Evet edildik diyorlardı bilge liderleri. Peki bu insanların başında yüce alemlerle irtibat kuran yüce yaratıcıyla irtibat kuran görevlilerinden haberdar mısınız?
Çoğu bilmiyoruz dediler. Peki Hz. İsa’dan ,Hz. Musa’dan saydım. Hayır onlardan haberdar değiliz dediler. Sizde de vardır mutlaka temsilci dedim .Bizim bu dediklerimiz nebiler yüce yaratıcıdan tebliğ alanlar onlardan haberdar mısınız madem ki insanlığın geleceğini biliyorsunuz .Onlar duymuşlar tabi hayır haberdar değiliz o liderlerden. Peki Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) on sekiz bin alemin sultanının da bu insanların arasına geleceğinden haberdar mısınız dedim. Evet onu duyduk dediler. Yani insanlığı temsilen yüksek bir ruh olan Hz. Muhammed (sav) duyduk dedi başındaki reisleri. Peki sizlerde bu şekilde haber alıyor musunuz dedim. Bizler bu şekilde vahiy şeklinde bazı bilgiler alıyoruz alanlarımız var. Demek ki her canlı kendinden daha üst alemlerden yaşayan yöneticilerden yardım babında bilgi alıyor dedim ben. Onlar da herhalde dediler. Onların dedikleri telepatik olduğu için sanki kendi dilimde söylüyormuş gibi algılıyorum. Onlarda kendi dillerinde söylüyormuş gibi algılıyorlar. Burada bir anlaşmazlık hali olmuyor. Her ikimiz de düşünce nakli ile birbirimizi anlayabiliyoruz. Ben teşekkür ettim ondan sonra yeryüzüne insanların geleceğini söyleyince biraz daha ileriye yolculuk yapınca gerçekten oradaki bütün bu ahtapot şeklindeki canlıların kafileler halinde kanatları yok ama sanki uçuyormuş gibi süzülerek dünyadan ayrıldıklarını gördüğümde bunlar nasıl gidiyorlar nasıl uçuyorlar böyle kanatsız diye düşünüyorum. Hâlbuki bunlar kanatsız kuş sürüleri gibi çekildiler dendiğinde… onları ayrı bir enerji türü vakumlayarak çekiyor bulunduğu gezegene bırakacaklar. Peki orda bunlar işkence çekecekler mi ? zorluk çekecekler mi ? dediğim de hayır gezegen de yaşayabilecekleri hayatlarını idame edebilecekleri bir gezegen .Zarar görmeyecek dendi. Tabi ben hem onlara bakarken daha üst bilgileri alıyordum. Adia’lılar üç boyutlu varlıklardı. Daha sonrada, daha öncede onların zamanında da baktığımda süptil varlıklar var idi. Onlar da üç harfli dediğimiz cinni varlıklardı. Onlarda yaşıyorlardı. Ve çok daha değişik türde varlıklar yaşıyorlardı. İnsanlar gelmeden önce onların ekseriyeti suyun içinde de ağaçlar da da yaşayabiliyorlar ve bir süre havada da kısmi olarak kalabiliyorlardı.
Yeryüzüne inmeden önce değişik bir yaşam denemesi yapmak için bazı insan ruhları ot yiyen hayvanların içine girdiği yani bedenine girip o hayvanın da zaman içinde gelişerek ,mutasyona uğrayarak akıllı bir hayvan gibi ve daha sonrada bu akıllı hayvanın milyonlarca yıl sonra kaba adem formuna 75 metreye kadar hatta 100 metreye kadar büyüyen ama tam akıllı olmayan kısmi akıllı olan ve zamanla insan gibi düşünebilen varlıklar haline gelip vücudu da artık daha da küçülerek şimdiki adem haline dönüştüler. Yani hem yukarıdan gelen hem dünyada ruh olarak bir hayvana gelip onu zamanla geliştiren bir yaşam türü var. Tabi bunlar milyon yıl sonra geçiyor. Onun için dünyadaki insan türü sadece adem ile Havva dan olmadığı gibi 7 ayrı kanaldan da bu adem soyuna katılan canlılar olduğundan bahsetmek isityorum. Demmek ki birinci adem ile havva ikincisi gelişen tekamül eden hayvanın adem haline gelmesi ,üçüncüsü hurilerden bir kişinin de adı Naciye ‘dir adem formuna girerek ademin oğlu şit as ile evlenmesinden çoğalan sıfır kan grubu olanlar .Ve daha sonra iki glam meleğinin yeryüzüne inenerek iki adem kızıyla evlenip onlardan çocuklarının olması daha sonrada insanlardan öncede var olan reptilian türü varlıkların insan bedenine girerek onların karakter ve mizaçlarını değiştirip obsesyon haline getirip negatif adem türünde varlıkların gelmiş hali görülmektedir. Yani kısaca şunu demek istiyorum sadece dünya insanları adem ile havva dan çoğalmamıştır. Tabi ki bizim esas atalarımız adem ile havvadır. İnsanlığın temelini onlar teşkil etmektedir. Ama bu dünya gezeninde diğer yaşam türlerinde ki canlılarda insan bedenine ve insanlığa özendiği için insan familyası içerisinde boy gösterirler. Bu karmaşa ve kargaşa içerisinde mutasyona uğrayan bazı canlılar ,insanlar ,hayvandan insana dönen kanatlı yarasa gibi uçabilen akıllı insan türleri de görüldüğü gibi (kanatlı insan türünde görülen bu varlıklar ademin çocuklarından birbiri ile evlenenler oldu onlarda yeraltına itildi vampir soyu oradan geldi. Çünkü allah kardeşi kardeşle evlenmeyi istemediği ve onlar evlendiği için Allah nimetlerimden faydalanmayın dedi .Ve onlar sadece kan emiciydiler.)o türde kanatlı insanlarda yeryüzünde yaşama şansı buldu. Şu an da dünyada kanatlı insan türü görülmemiştir ancaksın medeniyet yükseldikçe kanatları aratmayacak kadar yetenekleri ortaya çıkmıştır akıl yetenekleri gelişmiştir. Zamanla insanların.
Daha dünya yaşamına gelmeden önce, yaşamlar başlamadan önce yaşayacak varlıkları temsilen onların arasına seçilmiş olan müsait olanlardan görevliler tayin edilir. Tıpkı peygamber efendimizin dediği gibi: ’henüz daha ademin fizik bedeni oluşmadan yaşama başlamadan önce ,daha su ile toprak arasında oluşmaya başlarken ben bu adem bedeninin fiziki bedeni oluşmadan yetmiş bin yıl önce nebi idim.’
Yani diyor ki daha insan adem bedeni oluşmadan, yaşayacak olan insanların başına ben nebi olarak görevlendirildim yüce yaratıcı tarafından. İşte bunu düşünün bu görev verilmeden öce biz görevliler, nebiler, yüce üstatlar, bazı konsey görevlileri yani evrensel görevliler yöneticiler önceden vazifelendirilmiş idi. Bizim de görevimiz bize verilmişti. Bunu bilen bazen yüce konsey görevlileri veyahut veli kişiler bizim şerm-i üstad olarak görevlendirildiğimizi bilirler. Biz Dünya yaşamında hatırlatarak, hatırlatılarak görevimizi hatırlatma ve teyit anlamında söylemiş olsalar da bu görevi çok daha önceden yeryüzünde adem bedeni oluşmadan çok önceleri verildiğini söylemek istiyorum. Bu yüce görevliler yalnız yeryüzünde değil yeryüzü ile kaderi olan başka gezegenlerde de görevlidirler ve görevlerini ifa ederler. Ve alemlere sultanlık yaparlar. Bunların bazılarına nebiler denir, bazılarına yüce üstatlar denir. Bazılarına Vehbi denir. Bazılarına Hızır Aleyhisselam gibi başka görevliler olur. Bazıları Dünyaya gelmeye yakın diğer insanlar yaşarken liyakatına göre verilir. Hak edişine göre verilir. Âmâ bazıları da henüz Dünya da yaşamadan bile dünya ve dünyayı ilgilendiren alemlere görev verilir. Bu görevliler hem üç boyutta hem daha üst boyutlarda olabilir. Tabi bunu anlamanız zor ama Resulullah Muhammet Mustafa önce ona dünya yeryüzünde nebilik görevi verildiği müjdelendiğinde bunu kabul etmemişti. Ben anlamam böyle şeyden, benim okuma yazmam yok deyip itiraz etmişti. Ancak görevini iki sene Hz. Hatice ile Cebrail’den bilgi alarak, eğitim alarak , çok önceleri verildiğini hatırladıktan sonra o zaman ancaksın görevini kabul etti. Âdem su ile toprak arasındayken ondan yetmiş bin yıl önce nebi idim. Yani görevli haber getiren, haber dağıtan yüce görevliydim demek istiyor. İşte bizim burada Adialı’lara görünmemiz onlara gökyüzünden süptil halde bakarak görünmemiz , bizi ve insanlığı çok yüce bir varlık olarak algılamalarına sebep olmuştur. Onlara dedim ki siz şu ana kadar Dünya hakimiydiniz artık Dünya’ya insanlar âdem bedeni ile gelecekler. Sizler daha yüksek alemlere daha değişik yaşamlara geçeceksiniz. Bu sizler için bir eziyet değil, bir ceza değil bir mükafattır. Onun için yese kapılmayın diye onları teselli ettim. Müjdeler verdim. Ve bu varlıklar Adialı’lar içinde bulunduğumuz galaksiden bile çok öteki galaksiler de yaşamaya devam ettiler. Ve ayrıca çok yüksek medeniyetlere ulaştılar. Şu andaki adem uygarlığından daha yüksek medeniyetteler şimdi. Bizde ara sıra o dostları ve benzer dostları ve yahut yaşamları ziyaret ederek onları da tanımaya ve onlara karşı da olan görevimizi yerine getirmeye çalıştığımız için şerm-i üstad denmiştir. Bunu kısaca anlattım. Ben böyle istiyorum demeyle olunmuyor. Bu yüce görevliler sonradan olunmuyor. Daha önceden, daha o yaşamlar tayin olunmadan özel görevliler var. Vehbiler gibi bazıları da yaşayarak hak ederek liyakat kazanarak başarı kazanarak görevi halk edenler, hak edenler var. İşte evrensel yaşamlar sonsuz yaşamlar böyle devam edip gidiyor. Onun için sonsuzluğu anlamak için sonsuz olunmalı, sınırsızlığı kavramak için sınırsız olunmalı…ne mutlu yaşamının farkına varanlara ,ne mutlu görevini bilenlere ne mutlu kendini bilenlere, ne mutlu yüce rabbi bilenlere ….
(YAZILARIN TAMAMI ŞERM-İ ÜSTAT MUZAFFER KINA’ YA AİTTİR İZİNSİZ ALINTI YAPILAMAZ VE ÇOĞALTILAMAZ)
“Bu blogda yer alan yazı, fotoğraf ve sair içeriklerin, bireysel kullanım dışında izin alınmadan kısmen ya da tamamen kopyalanması, çoğaltılması, kullanılması, yayınlanması ve dağıtılması kesinlikle yasaktır. Bu yasağa uymayanlar hakkında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca yasal işlem yapılacaktır. Ürünün tüm hakları Şerm-i Üstad Muzaffer Kına ‘ya aittir”